• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/mylifepsikoloji
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905447243650
  • https://www.twitter.com/mylifepsikoloji
  • https://www.instagram.com/mylifepsikoloji
Üyelik Girişi
Ziyaretçiler
Aktif Ziyaretçi19
Bugün Toplam156
Toplam Ziyaret1138165
Ürün ve Hizmetler
Site Haritası
Anket
Hangi Koçluk Hizmetine İhtiyaç Duyuyorsunuz?
Takvim
Uzman Klinik Psikolog Sabiha IŞIK 05301221102
sabihaisik@outlook.com
Terk Edilme ve Ayrılık Korkusu
24/06/2022

Terk Edilme ve Ayrılık Korkusu

Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin’ e benzer aşıkların reddedilme ve terkedilme öyküleri mitolojde yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bütün hayatını sevgiliye adayan erkek ve kadın mitleri ile doludur masallar ve efsaneler. Analitik psikolojinin kuramcısı Carl Gustav Jung, mitolojide tekrar eden hikayelerin insan türünün kollektif bilinçdışına geçmişten günümüze aktarıldığını söyler. Bilinçaltımızda böyle hikayeler içselleştirilmiş ve dünyamızın bir parçası haline gelmiştir. Böylece terk edilme kaçınmamız gereken bir duygudur.

Herhangi bir ayrılık ya da terk edilme söz konusu değilken içinde taşıdığın ayrılık ve kayıp duygusu senin yaşamını zorlaştırabilir. Toplumda yaşayan her 10 kişiden 1’i bu korkudan muzdariptir.

 

Terk, kayıp ve ayrılık korkusu belirtileri;

-İmkansız aşklar yaşamak ya da birine hemen bağlanmak, birisine bağlanamamak, ilişki süresinin çok kısa olması, sürekli verici olma (maddi ve manevi anlamda), her türlü olumsuzluğa rağmen sağlıksız giden bir ilişkiyi inatla sürdürme çabası, hep özür dileyen kendini eleştiren taraf olma, insanlara güvenmede zorluk, yakın ilişkiler kuramama, aşırı kıskançlık, ilişkilerde yoğun kaygı ve stres, eleştiriye aşırı duyarlı olma, sinir öfke hali gibi uç duygu durumları yaşanabilir.

Peki nedenlerine bakacak olursak eğer; erken çocukluk yıllarında yaşanan kayıp ve travmatik olaylar dahil olmak üzere birçok gelişimsel faktörün etkisinde kalıyoruz. Bu etki ile oluşan karmaşık bir duygudur kaybetme korkusu. Bilişsel ve duygusal gelişimimizin sekteye uğramasıdır. Kayıp ve terk edilme korkusu en sık rastlanan ve yakın ilişkilere en çok zarar veren duygudur. Bu korkuyu kabul edip anlamadığınız sürece kendini gerçekleştiren kehanet gibi karşınıza sık sık çıkacaktır. Nedenlerinde daha da derine inecek olursak ilk olarak nesne kuramından bahsedelim. Anne karnından itibaren herkes çevresindeki önemli ötekilerin ebevenylerinin zihninde bir tasarımını oluşturmaya çabalıyor. Bu tasarımsal nesne ya anne babanın kendisi, ya onun bir parçası ya da onu simgeleyen herhangi bir şey olabiliyor. Nesne süreklilik kuramı büyürken içselleştirdiğimiz bakım verenin yanımızda olmadığı zamanlarda da onunla ilgili deneyimimizin sürekli kaldığı, değişmediği algısıdır. Bu algının kazanılmasıdır. Bu yüzden bebekler annesi ya da bakım veren kişi yanında yokken onların varlığını deneyimleyemezken o kişinin varlığının devam ettiğini yavaş yavaş öğrenirler. Bu süreçte çeşitli geçiş nesneleri kullanırlar. Yalancı emzik, battaniyenin yumuşak tarafı, bir oyuncak, annesinin kokusunu taşıyan bir şey ya da bir müzik gibi. Bu nesne sürekliliği anne babanın içselleştirilmiş imgelerinin tasarımının zihnimizdeki sürekliliği ve tam nesne tam kendilik deneyimi sağlıklı bebeklerde 3 yaşına gelene kadar tamamlanmış oluyor. Değilse ileri yaşlara kadar bu bütünleşme devam ediyor ve kaybetme korkusunun sebeplerinden oluyor. Çocuk büyüdükçe anneden ayrılma süreleri uzamaya başlıyor. Bakıcıya bırakılma, kreşe gönderilme gibi bu ayrılık sürecinde annesinin varlığının zarar görmeyeceğini hissederek anlıyor ve deneyimliyor. Bu aşamada bebek nesne sürekliliğine sahip olmuştur diyoruz. Bu tarz bebekler terk edilme ve ayrılığa daha az duyarlı oluyor. İstenmeyen travmatik acı olaylar, annenin kaybı, boşanma, annenin babanın psikolojik rahatsızlıkları, anne babanın bağlanma sitili gibi sebepler nesne sürekliğini tam kendilik kavramının oluşumunu sekteye uğratıyor. Bu yapı ise terk edilme korkusunun içsel dinamiklerini oluşturur. Bebekleri ile yeterli ve sürekli vakit geçirmeyen ebeveynlerin çocukları bu yüzden risk altındadır. Bebeğin duyguları ile uyumlanan duygusal ihtiyaçlarını da karşılayan, bebek için istikrar oluşturan sürekliliği olan bir anne figürü yeterlidir. Ebeveynlerin de bebeklikte anne babası bakım veren kişisi ile kurduğu bağ da onların bebeklerine nasıl bağlandığını etkiliyor. Ebeveynlerin Kendi çocukluğu ile barışık ilişkisi olmayan ebeveynler kendi çocukları ile sağlıklı bağlanma ilişkisi oluşturamazlar.

Bağlanma kuramında ise insan doğası gereği bir bağlanma sistemi ile dünyaya geldiği düşünülür. Bu sistem yaşamımız boyunca insanlarla kuracağımız ilişkilerin şeklini belirler. Bebek duygusal ve biyolojik açıdan herhangi bir tehdit algıladığında bu sistem etkinleşiyor. Bebekler rahatlık ve güvenlik içinde yanındaki bakım verenle yakınlık kurmak istiyor. Bu güdü ile yaşıyorlar. Bebek bağlanma davranışı ile güvenlik ve rahatlığı yakalamaya çalışıyor. Bebekliğin ilk yıllarında bakım veren kişi ile geliştirdiği bağlanma stili büyün hayatındaki ilişkileri olumlu ya da olumsuz etkiliyor. Bu kuramın çıkmasında etkili olan deneyde bir odada annesi ve bebeği varken içeriye yabancı bir bebek alınıyor. Güvenli bağlanan bebeğin tepkileri annesiyle odada sıcak ilişki kuruyor, çevresini keşfetmeye devam ediyor. Odaya yabancı girdiğinde hafif ve geçici bir endişe gösteriyor, anne odadan ayrıldığında biraz üzülmüş olsalar da anne dönene kadar rahatlar ve anne döndüğünde sıcak bir şekilde onu karşılıyor. Kaygılı kaçıngan bebekler ise annelerine karşı ilgisiz kalmışlardır. Odada annenin nerede olduğunu umursamamışlardır. Anne odadan ayrıldığında ya da odaya geri döndüğünde herhangi bir tepki vermemişlerdir. Kaygılı kararsız bağlanmış bebekler ise anneleri ile sürekli duygusal ve fiziksel temas kurma peşinde olmuşlardır. Onun nerede olduğuna bakıp tetiktedirler. Anne odadan ayrıldığında yoğun endişe yaşamış, anne gelene kadar yatışmamış, geri döndüğünde de sakinleşmekte zorlanmışlardır. Annesine hem yakın olmak istemiş hem de onu öfke ile iterek tepki vermiş yokluğunu protesto etmiştir.

Bu bağlanma stilleri yetişkinlikteki ilişkilere nasıl yansıyor?

Güvenli bağlanmış bireyler zorlukları aşmada daha yeterli, fiziksel ve ruhsal açıdan daha güçlüdür. Güvenli bağlanma, terk edilme ve ayrılık korkusu gibi olumsuz duyguları yönetmede de içsel bir kaynaktır. Yaşamda karşılaşılan zorluklar karşısında dirençli olmayı sağlıyor. Bebekleri ile yeterli ve sürekli vakit geçirmeyen ebeveynlerin çocukları bu yüzden risk altındadır. Güvensiz bağlanan bireyler çocuklarıyla da güvenli bağlanamıyorlar. Bebeklerine aynı stili insanlar çağlar boyunca kopyalayıp devam ediyor.

Peki kaybetme ve terk edilme korkusu yaşayan kişiler bu durumu nasıl tersine çevirebilir? İşte burada devreye uzman psikologlar giriyor. Uzman bir psikoloğa giderseniz eğer size çeşitli terapi ekolleri ile bu korkularınızla nasıl başa çıkabileceğinizi ve durumları tersine çevirebileceğinizi anlatacak ve bu yolculukta size destek olacaktır.

 

Klinik Psikolog Sabiha IŞIK

 



225 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Antisosyal Kişilik Bozukluğu - 28/06/2022
Sosyopati ya da psikopati olarak da adlandırılan antisosyal kişilik bozukluğu genel anlamda diğer kişilerin haklarına karşı umursamazlık ve ihlal halidir. Çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eder. Hilekarlık ve m
Göç'ün Psikolojisi ve Sosyolojisi - 21/06/2022
Uluslararası göç; bir ülkeden bir ülkeye belirli bir süre yaşamak için taşınmak olarak adlandırabiliriz. Göç konusunu sebeplerine göre ayıracak olursak eğer; 1) ekonomik göç yani iş için göç edenler: Eskiden Avrupa mavi yakalı göçmen ararken
Bağlanma türleri ve insan ilişkilerine etkisi - 17/06/2022
Bağlanma; çocukların küçük yaşta anne veya bakım veren diğer kişi ile kurduğu bağdır. Bebekler küçük yaşlarda bakım veren kişinin ya da annenin her zaman ihtiyaçlarına cevap verebileceğini, güvenli olarak bir psikolojik yapı geliştirdiklerinde onlar
Otizm nedir? - 10/06/2022
Yaygın gelişimsel bozukluk başlığı altında otizm, asperger sendromu, çocuğun dezintegratif bozukluğu (Heller sendromu), başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk yer alır. Otizm belirtileri nelerdir? Otistik çocukları üç konuda
Kardeşler arası yaş farkı ne kadar olmalıdır? - 07/06/2022
En sık sorulan sorulardan biri ne zaman ikinci çocuğu yapmalıyım? Kardeşler arası yaş farkı ideali kaç olmalıdır? Bu yazımda bunlara detaylıca değineceğim. Yaş farkına karar verirken değerlendirilecek konular; anne baba, anne baba ilişkisi, çocuğu
Çocuklarda konuşma geriliği, konuşma gecikmesi - 03/06/2022
Konuşma bir öğrenme ve iletişim biçimidir. Bebekler etrafındaki olayları gözlemleyerek, cisimlerin isimlerini duyarak zamanla konuşmaya başlarlar. Çocuk beyni ilk üç yaş içerisinde öğrenme ve taklit etmeye çok açıktır. Çok kolay öğrenir ve
Çocuklara “Hayır”ı Öğretmek, Çocuklara Hayır Diyebilmek - 31/05/2022
Ne zaman çocuklara “hayır” diyoruz? Ne zaman “dur” diyoruz? Acaba bu hayır’lar bizim hayır’larımız mı yoksa olması gereken hayır’lar mı? Çocukların cezalandırılmaları ile ilgili süreçlerde bazen hayır diyerek, ses tonumuzu da arttırarak yapmaması g
İstediğini ağlayarak yaptırmaya çalışan çocuğa nasıl davranmalıyız? Ödül ve pekiştireç yöntemi nası - 24/05/2022
Bebek doğduğu andan itibaren ağlamaya başlar. Konuşamadığı için acıktığında, bir yeri ağrıdığında, tuvaleti geldiğinde, herhangi bir rahatsızlık durumu yaşadığında kendini başka türlü ifade edemeyeceği için ağlar. Ağladığında anne gider ve bir soru
Evliliklerde ve ilişkilerde geçmişe takılıp kalmaktan nasıl kurtulursunuz? - 10/05/2022
Bir insan neden geçmişe takılıp kalır? İçinde bir kızgınlık olabilir, söyleyemedikleri olabilir. Yani içeride işlenememiş, dile getirilememiş duygular, istekler ve ihtiyaçlar olabilir. Aslında kişinin istediği sürekli geçmişe takılıp kalmak değil, e
 Devamı